İki El Tek Koz : Vergi
Vergisel yükümlülüklerin vergi yasalarına uygun bir şekilde yerine getirilmesine vergi uyumu denilmektedir. Günümüzde devletlerin en büyük ve önemli gelir kaynağı vergilerdir. Uluslararası düzenlemeler ve alınan ulusal önlemlerle vergi kayıplarının önüne geçilmeye çalışılsa da vergilerin toplanmasında birtakım zorluklar yaşandığı görülmektedir. Kamu idareleri 2000 li yılların başlarına kadar “insanlar neden ve nasıl vergi kaçırır“ sorusunun cevabına göre önlemler almışlarsa da bu girişimler problemin çözümüne yeterli olamamıştır. Son yıllarda yeni soru devlet tarafından değil insanlar tarafından sorulduğunu ve bu sorunun cevabının kamu idaresi tarafından insanlara anlatılmasının problemi çözmeye bir adım daha yaklaştıracağı düşüncesindeyim.
Soru: “Neden vergi ödüyorum ?”
İnsanların bireysel olarak ya da kurumları aracılığı ile vergi yasalarından kaçma veya kaçınmaları vergi uyumsuzluğu gerçeğini karşımıza çıkarmıştır. Günümüzde her birey “Neden vergi ödüyorum ?” sorusunu kendine sormaya başlamıştır. Toplumsallaşmanın başladığı ilk dönemden itibaren farklı şekillerde isimlendirilen ve toplumların ortak ihtiyaçlarının giderilmesi için toplanan mal veya paraların tümünü vergi geliri olarak adlandırabiliriz. Bu çerçevede baktığımızda MÖ ve MS yüzyıllarda varlığını sürdüren gerek dini ve etnik gruplar gerekse imparatorluklar topladıkları vergiler karşılığında halklarına toplumsal hizmet vermişlerdir. Ancak günümüzde yaşam kalitesini yükseltme kaygısı ile ihtiyaçlarda artmıştır. Küreselleşmenin etkisiyle bilgi toplumlarının oluşması, bu ihtiyaçlara cevap verecek hizmetler arasında karşılaştırma yapma imkanı vermiştir. Süreç içerisinde sosyal ve bilişsel psikolojinin alanına giren etkiler ile Kamu İdaresine olan güvensizlik, itaatsizlik duygusu Vergi konusunun sorgulanmasına sebep olmuştur.
Beklentilerin karşılanmaması durumunda ise kamu idaresine verilecek ilk tepki ve ceza vergi vermekten kaçma olarak bulunmuştur. Bir taraf vergi yükünü ve denetimlerini artırarak gelir elde etmeye çalışırken bir tarafta bu geliri kesip cezalandırmaya çalışarak kısır bir döngü oluşmaktadır. Bu davranışın sebebi maddi veriler ile ispatlanabilse de asıl konunun manevi temeller üzerine oturduğu aşikardır.
Bu bağlamda tüm inanç sistemlerinin temelinde ahlakın olduğunu düşünürsek vergi konusuna kamu maliyesi açısından değil ahlaki açıdan yaklaşabiliriz. Ahlak kavramı sadece dini değil kültürel, felsefi bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü toplumların doğal kuralları her ne kadar yazılı halde olmasa da ahlak kuralarıdır. Bu tabî kurallar eğitimle öğrenilebileceği gibi içgüdüsel olarak da davranışa dönüştürülebilir.
Antik Yunan medeniyeti ve Roma İmparatorluğu döneminde kiliseye enyüksek bağışı yapmak için yarışan ve bununla gurur duyan bir kitlenin varlığından söz edilmektedir. Halen Avrupa’da birçok ülkede kilise vergisi adında vergi toplandığı görülmektedir. Dinimiz İslamda Hz.Ömer döneminden itibaren vergi alınarak hem fakirlere dağıtılmış hem de yönetimin ihtiyaçları giderilmiştir. Kuran-ı Kerim’de geçen ve üzerinde sıkça durulan kul hakkı, sadaka, zekat, elde edilen ganimetin hakkını vermek, cizye konuları toplumsal düzenin bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır. Ülkemizde herhangi bir inanca bağlı olan % 9*,* sayıda insanın bağlı oldukları inanç penceresinden de vergi uyumsuzluğunu değerlendirmesi gerekmektedir.
Vergi kaçırma/kaçınmanın ekonomik bir sorundan ziyade ahlaki bir sorunolduğu kanaatindeyim. Bu doğrultuda günümüz insanının “Vergi ödemek; içinde yaşadığım topluma karşı ahlaki yükümlülüğümdür” felsefesiyle hareketetmesi bu sorunun çözümünde bir tarafın atacağı en önemli adımdır.
Bugün Yönetenler- Yönetmeye talip olanlar-Yerine gelecekler-Sonraki geleceklerden bağımsız düşünmeliyiz. Vergiyi kamu idaresine değil aslında devlete vermekteyiz ve kamu idaresi aracılığı ile topluma ulaştırılmasını beklemekteyiz. Toplumsal refahın artmasının güçlü devlet bütçesine bağlı olduğu gerçektir. Üzerimize düşen görev; kamu gelirlerinin oluşturulması ve harcamalarının objektif sorgulamasını yapmaktır. Kamu idaresinin insanlar tarafından oluştuğu insan hayatının bir nefes süresinde, devletlerin ise tabiat varolduğu sürece ömürleri olduğunu unutmamalıyız.
Fatih BİNİCİ
S.M.Mali Müşavir